Film Künyesi
- Türkçe İsmi: Şirin
- Yönetmen: Abbas Kiarostami
- Senaryo:
- Oyuncular: Mahnaz Afshar, Pegah Ahangarani, Taraneh Alidoosti, Juliette Binoche
- Yapım Yılı: 2008
- Yapım Ülkesi: İRAN
- IMDB Sayfası: http://www.imdb.com/title/tt1284587/
2008 İran
yapımı olan film, 12. y.y. İran’ın da yaşayan Hakim Nezami Ganjavi’ nin Ferhat
ile Şirin’ini temel alıyor. Ancak film varsayılan bir filmi izleyen
seyircilerin, özellikle de kadın seyircilerin, görüntülerinden oluşuyor. Sinema
karanlık bir ortamda, salonda bulunanların sadece perdeye odaklandığı,
korunaklı bir yerdir. Bu yüzden sinema kuramcıları tarafından anne rahmine
benzetilen bu ortam da izleyici kimsenin dikkatini çekmeyerek ve hiçbir
uyarıcı, ikaz eden olmadan perde de olup biteni izlemektedir, gözlem
yapmaktadır. Seyretme eylemi günlük hayatta çok sık gerçekleştirilen bir olay
değildir. İnsanlar merak duygularını gidermek için komşularını izleyebilirler
ama bu olay gizlenerek ve korkuyla gerçekleşmektedir. Sinema ise bu gözlem ve
izleme güdüsünü korunaklı bir halde gerekleştirebilmektedir. İzlemekten sevk
almak (skopofili) insanlığın bebeklik çağlarından beri peşini bırakmayan bir
hastalıktır. Kiarostami’ nin filminde ise seyirciyi izleme üzerine kurulmuştur.
Kendini mahrem bir yerde filme kaptırmış seyirciler izlendiklerini bilmeden
filme dalmışlardır. Ancak “Şirin” filminin temel problemlerinden biri seyirciyi
oynayan (Yaklaşık 120 oyuncu) oyuncuların gerçekte olmayan bir filmi izlerken
samimi olup olamayacaklarıdır.
Oyuncular film
boyunca abartıdan kaçarak sadece bakışlarını perdeye yöneltmektedirler.
Anlatının en heyecanlı yerlerinde, örneğin Şah Hüsrev ile Ferhat’ın
konuşmasında, Ferhat ‘ın Damavand Dağı’ nda yanına Şirin’in gelmesi ya da Şah
Hüsrev’ in katledilişin de seyirci göz yaşları dökmektedir ancak abartıya
kaçarak filmin sahnelerini bize tarifler durumda değildirler. Bir mim
sanatçısının ve tiyatro sanatçılarının yüzleriyle konuşmadan oynadıklarını
düşünürsek Kiarostami’ nin oyuncularının sadece filmi izlediklerini
söyleyebiliriz.
Tarihin en eski
sanatlarından biri olan tiyatro, gerçekleşen sunu da izleyiciye koruma
sağlamaktadır fakat tiyatro uzun tarihinden dolayı toplumsal sınıfların,
örneğin asillerin, burjuvaların, varlığından dolayı bu korumayı tam
gerçekleştirememiştir. Tiyatroda bölümler vardır ve insanlar toplumsal
sınıflarına uygun yerlerde otururlar. Tiyatro oyuncuları seyircinin
tepkilerine, alkışlamalarına, gülmelerine karşı tepki vererek daha yüksek bir
performans sağlayabilirler. Bu neden tiyatro da, seyirci etken durumdadır.
Sinema da ise seyirci tamamiyetle edilgendir. Ortaya çıkmış olan teknolojiyle
şekillenen bir eser vardır ve seyirci sadece tüketmektedir.
Filmin başında
fon da müzik olmadan gösterilen minyatürler, o dönemi günümüze anlatan eserlerdir.
Anlatıda önemli bir yer tutan tasvir sanatı minyatür ve gravürler o dönemin
kültürünü günümüze aktaran en önemli belgelerdir. Özellikle aslan figürlerinin
bir tacın her iki tarafında bulunarak, tacı tutmaları, İngiltere’den Kıta
Avrupa’sına ve kuşkusuz Perslere kadar geniş bir yelpazede hükümdarlığı
simgelemektedir. Bu minyatürlerde hükümdarlığın yaşantısı ve kültürünü ortaya
konulmuştur. Şirin, bir Ermeni Prensesi olarak (17 yaşında), tasviri
arkadaşları tarafından bulunan Husrev’ e aşık olur. Tasvir’ e aşık olmak Orta Doğulu
toplumlarda yaygın kullanılmış bir temadır. Çoğunluğunun Müslüman olduğu bu
coğrafyada ve özellikle İslam da tasviri yasak olması nedeniyle bu temanın çok
işlenmesi ilginçtir. Şirin’in arkadaşları bu tasvire karşı hayranlıklarını
gizleyemezler ancak bunun bir iblisin elinden çıkmış olduğunu söylerler. Şirin
ise bunun ya bir prens ya da bir melek olduğu iddiasındadır. Hüsrev ile
tanıştıklarında ise tasviri yapanın ne kadar beceriksiz olduğunu söyleyerek
Hüsrev’ e iltifat edecektir.
Filme günümüz
steorotipleştiren algısıyla bakıldığında, 20 kadının küçük bir salonda filmi
izledikleri düşünülebilir ancak filmde yaklaşık 120 oyuncu bulunmaktadır.
Oyunculardan biri olan Juliette Binoche kuşkusuz Kiarostami’ nin Avrupa’ da
ehil bir yönetmen olduğunun kanıtıdır. Filmde seyirci olarak Kiarostami’ yi de
görmekteyiz. Erkek seyircilerin film
izleyen kadınların arkalarında sadece yüzlerinin görünmesi yönetmenin bir
tasarrufudur. Çünkü filmin ismi Şirin’ dir ve filmin sonunda Şirin izleyicilere
“ Göz yaşlarınız benim için mi akmaktadır yoksa her birinizin için de gizli
kalmış olan şirine mi ağlıyorsunuz?” diye sorar. “Lanet olsun bu aşk denen
erkek oyununa” diyen Şirin, kadının hikayesini anlatmaktadır. Filmde gördüğümüz
kadın yüzleri de bu anlatının kadınsal bir söylemle yapıldığını ortaya
koymaktadır. “Aşk erkeği ısıtır ama kadını yakar” diyen Nezami ve filmin
yönetmeni Kiarostami, kadınların “şehvaniyet” ten uzak ve aşka daha yakın
oldukları görüşünde birleşirler.
Şirin filmin
başında bize Şah Hüsrev’ in ölmüş bedeninin yanında olduğunu söylemesi bir
trajedinin haberidir. Ekolu bir sesle, dramatik bir anlatım tercih edilmesi
fondaki müzikle birleşerek, masalsı efsanevi bir anlatı ortaya çıkarmıştır. 12
y.y.da yazılmış eser Ferhat’ ın Şirin’le birlikte bir atı sırtlayarak onları
şehre kadar taşımasının dışında bir olağan üstülük göstermemektedir. Ancak
Şirin’in bir öykü anlatıcısı olarak titreyen ve ekolu bir sesle olanları
anlatması, gerçekleşen olayların ve entrikaların efsane nitelikte olduğunu
pekiştirmektedir. Birinci ağızdan anlatılan olaylar, belki bir dış ses
tarafından sonraki kuşaklar tarafından aktarılsaydı bu efsane özelliği daha ön
plana çıkmış olacaktı.
Şirin’in dadısı
tarafından dünyanın tüm gizlerine malik bir adam olarak tanıtılan Mecusi,
aslında Şirin’i ve Hüsrev’ i tuzağa düşürmek için kullanılan bir Behram
ajanıdır. Behram Hüsrev’ in tahta göz dikmiş bir generalidir. Şirin’e göre
Mecusi kuklaların iplerini elinde tutan bir düzenbazdır. Mecusi Şirin’ e
Şabdiz’ e (Atı) atlayarak Tisfun’ a gitmesini söyler. Hüsrev’ de İran’ dan Ermenistan’
a hareket etmiştir. Çift buluşamaz. Ancak Hüsrev’ in babası esir alınmıştır ve
Hüsrev savaşmak zorunda kalır. Kendi kölelerinin canla başla savaştığını gören
Hüsrev yardımcısına cennet vaatleriyle kandırılmış olmalılar der. Şirin bir anlatıcı olmaktan çok kendi bakış
açısını iletmektedir. Bu olayları bilmemesine rağmen seyirciler ve biz bu
olanlardan haberdar olmuşuzdur. Anlatıcının bildikleri dışında gelişmeler
aktarılmıştır. Örneğin Şirin, Ferhat’ ın Şah tarafından nasıl bir entrikayla
ortadan kaldırıldığın bilmemektedir. Şah zindanlara atıldığında onunla birlikte
olmak için çok entrikalar çevirdiğini söyler ancak Ferhat’ ı, Ararat’ tan gelen
bir Ermeni’ yi konuşturarak Şirin’in öldüğüne ikna eder ve Ferhat ortadan
kaldırılır. Filmde intihar ettiğine dair bir ima yoktur.
Ferhat sen
ölünce bütün aşıklar öldü diyen Şirin, Hüsrev’ le ilk karşılaşmasında tasvire
aşık olmuş biri olarak ilk defa dünyevi hislere kapılır. Hüsrev yardımcısıyla
Ermeni Melikesi Mehil Banu’nun sarayındadır. Yardımcısı ona kadın ve şarabın
eşsiz bir birleşim olması ve geceyle şehvaniyetin ortaya çıkacağını söylemesi
Hüsrev’ i üzer. Ona göre Şehvaniyet kısa süreli bir birliktelik için sonsuz bir
yalnızlık oluşturacaktır. Hüsrev, Şirin’ i arzulamaktadır ve ona 5000 yaşındaki
eşim asker çizmeleri altında acıdan ve zevkten kıvranırken neden genç ve güzel
bir kadın karşı koyar diyerek duygularını belirtir. Metinde Şirin’in, Hüsrev’
le beraber olması verilmez ama seyircilerin tavırlarından bu kolaylıkla
anlaşılmaktadır. Şirin, Hüsrev ve Ferhat aşkı aramaktadırlar. Şirin tahtından
vazgeçmiştir. Hüsrev şanından olmuştur. Ferhat hayatını kaybeder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder