YUMURTA
FİLMİ VE TERSİNE HİKÂYE
Filmin giriş sahnesinde yaşlı bir
kadını kameraya doğru yürürken görmekteyiz. Kadın kameraya çerçeveyi dolduracak
kadar yaklaştıktan sonra kararsız bir şekilde durur ve sağa doğru yönelir.
Bir süre sonra kamerada onu takip eder ve uzaklaşmakta olan kadını görüntüler. Antonioni’ nin, Angelopoulos’ un birçok filmin de tanık olduğumuz ve sinema
dilinde plan sekans olarak geçen bu uygulama daha ilk dakikadan filmin diliyle
ilgili bize fikir vermektedir. Biçimi belirleyen en önemli unsurlardan olan zaman ve
kullanımı yönetmenin örnek olarak aldığı İran ve Hint Sineması' nda benzer
kullanımlar göstermiştir. Zaman, sinemada birebir olduğu gibi verilebilir ama
senaryonun bütünlüğü açısından bu gerçek zamanın kullanımı yönetmenin önem sırasına
göre değişecektir. Filmin sonuna kadar bir fotoğrafı hariç görmeyeceğimiz “bu
kadın kimdir?” sorusu izleyicinin aklında oluşan ilk sorudur.
İran
ve Hint sinemasının dünyaca biliniyor olması, sıkça kullanılan yöresel motiflerin,
coğrafyasındaki kültürel çeşitliliğin ve yetiştirdiği yönetmenlerin bunları
anlatmasındaki ustalığından kaynaklanmaktadır. Kendi dilini oluşturan bu sinemalar
bazılarına göre, meraklı batılı aydının gözünde tarihte oryantalizm denen bir
bakıma kronik bir arayış sonucu olarak görülebilir. Sürekli farklıyı arayan bu
anlayış kendisini tekrar etmekten korkmakta fakat karşısındakini anlayabilmek için
onun tekrar etmesini istemektedir. Örneğin Kusturica’ nın birçok filminin müziğe
boğulması, birbirine benzemesi ve buna doğru orantılı olarak popülerliğinin
artması verilebilir.
“Yumurta” filminden, adına bakarak, mesela İran’da,
Ebrahim Forouzech ve Abbas Kiorastami’ nin “Su Küpü”, “Anahtar”ı Mahmalbaf
kardeşlerin “Elma” sı ya da “Defter” i gibi, merkezdeki bir sinematografik bir
gramerin, nesne-konular etrafında eklemlenişi/telaffuzu tarzında bir yaklaşımı
beklemek hatalı olurdu. Gündelik hayata ait iki rastlantıyla ortaya çıkan bu
konu-nesne burada, ölümün ötesinden, anneyle olan üstü örtülmüş ama korunmuş
bir bağın, sahneye konulma programı ve teyidi olarak iş görmekte. (Garson
Charlotte 04/2008 Cahiers de Cinema)
Filmde yumurta, bir sembol olarak
kullanılmış ve üzerinden bir durumu tariflenmiştir. Ancak Gürcü yönetmen Sergei
Paradjanov’ un “Narın Rengi” (Sayat Nova 1968) isimli filmi ve ondan
esinlenerek Mohsen Makhmalbaf’ ın “Kilim” (Gabbeh 1996) isimli filmlerinde
olduğu gibi simgeselcilik belirgin bir amaç olmanın ötesinde temanın
hizmetindedir. Örneklerdeki simgeselcilik ise filmleri zaman zaman tablo
oluşturmaya indirgemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder