24 Temmuz 2012 Salı

Yumurta


YUMURTA FİLMİ VE TERSİNE HİKÂYE

            Filmin giriş sahnesinde yaşlı bir kadını kameraya doğru yürürken görmekteyiz. Kadın kameraya çerçeveyi dolduracak kadar yaklaştıktan sonra kararsız bir şekilde durur ve sağa doğru yönelir. Bir süre sonra kamerada onu takip eder ve uzaklaşmakta olan kadını görüntüler. Antonioni’ nin, Angelopoulos’ un birçok filmin de tanık olduğumuz ve sinema dilinde  plan sekans olarak geçen bu uygulama daha ilk dakikadan filmin diliyle ilgili bize fikir vermektedir. Biçimi belirleyen en önemli unsurlardan olan zaman ve kullanımı yönetmenin örnek olarak aldığı İran ve Hint Sineması' nda benzer kullanımlar göstermiştir. Zaman, sinemada birebir olduğu gibi verilebilir ama senaryonun bütünlüğü açısından bu gerçek zamanın kullanımı yönetmenin önem sırasına göre değişecektir. Filmin sonuna kadar bir fotoğrafı hariç görmeyeceğimiz “bu kadın kimdir?” sorusu izleyicinin aklında oluşan ilk sorudur.
            İran ve Hint sinemasının dünyaca biliniyor olması, sıkça kullanılan yöresel motiflerin, coğrafyasındaki kültürel çeşitliliğin ve yetiştirdiği yönetmenlerin bunları anlatmasındaki ustalığından kaynaklanmaktadır. Kendi dilini oluşturan bu sinemalar bazılarına göre, meraklı batılı aydının gözünde tarihte oryantalizm denen bir bakıma kronik bir arayış sonucu olarak görülebilir. Sürekli farklıyı arayan bu anlayış kendisini tekrar etmekten korkmakta fakat karşısındakini anlayabilmek için onun tekrar etmesini istemektedir. Örneğin Kusturica’ nın birçok filminin müziğe boğulması, birbirine benzemesi ve buna doğru orantılı olarak popülerliğinin artması verilebilir.



            “Yumurta”  filminden, adına bakarak, mesela İran’da, Ebrahim Forouzech ve Abbas Kiorastami’ nin “Su Küpü”, “Anahtar”ı Mahmalbaf kardeşlerin “Elma” sı ya da “Defter” i gibi, merkezdeki bir sinematografik bir gramerin, nesne-konular etrafında eklemlenişi/telaffuzu tarzında bir yaklaşımı beklemek hatalı olurdu. Gündelik hayata ait iki rastlantıyla ortaya çıkan bu konu-nesne burada, ölümün ötesinden, anneyle olan üstü örtülmüş ama korunmuş bir bağın, sahneye konulma programı ve teyidi olarak iş görmekte. (Garson Charlotte 04/2008 Cahiers de Cinema)

            Filmde yumurta, bir sembol olarak kullanılmış ve üzerinden bir durumu tariflenmiştir. Ancak Gürcü yönetmen Sergei Paradjanov’ un “Narın Rengi” (Sayat Nova 1968) isimli filmi ve ondan esinlenerek Mohsen Makhmalbaf’ ın “Kilim” (Gabbeh 1996) isimli filmlerinde olduğu gibi simgeselcilik belirgin bir amaç olmanın ötesinde temanın hizmetindedir. Örneklerdeki simgeselcilik ise filmleri zaman zaman tablo oluşturmaya indirgemiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder