hollywood' un 1001 yüzlü oyuncuları
hollywood tarihinde ve günümüzde eşsiz egosuyla, bünyesinde barındırdığı oyuncuların dışına çok nadir çıkar. sadece amerikancı olmasından dolayı değil, bant sistemi üretmiş olduğu filmleri, gişe garantisi altında tutmak istemektedir. hollywood, endüstiriyel bakış açısı, sinema sanatını tartışmalı hale getirmiş ve soğuk savaş yıllarında ve günümüzde siyasetin göbeğinde olmuştur. oyuncularına o kadar sahip çıkar ki, hikaye hangi ülkede geçerse geçsin, yine onları kullanır. oyunculuk dehalarıyla aklımıza kazınan bu isimler, endüstirinin gayelerini gütmeyen, kendi sanatlarıyla varolan isimler olabilir. 1001 karaktere bürünebilen ve etnik özellikleri kolaylıkla yorumlayan bu isimler yine de çarktan bağımsız değillerdir.
*** yul brynner
(bkz: anastasia ) (1956) çarın soyundan bir prensesi koruyan rus General Sergei
(bkz: the ten commandments) (1956) ramses rölünde bir mısır prensi
(bkz: the brothers karamazov) (1958) dostoyevski uyarlaması, rus
(bkz: taras bulba) (1962) efsanevi kazak lideri
*** anthony quinn ;
(bkz: the message) (1977) hz hamza rolünde *
(bkz: alexis zorbas) (1964) yunan’ lı
(bkz: Lawrence of Arabia) (1962) Auda Abu Tayi rolünde bir arap.
(bkz: the guns of navarone ) (1961) yunan’ lı
(bkz: viva zapata!) (1952) eufemio zapata rolünde meksikalı bir zapateist
(bkz: la strada) (1954) zampanò, italyan bir sirk yıldızı
*** ben kingsley:
(bkz: 1001 inventions and the library of secrets ) (2010) ingiliz bir kütüphaneci ve orta çağ da yaşayan bir arap bilgin
(bkz: transsiberian )(2008) eski kgb ajanı rus
(bkz: schindler’s list ) , alman yahudi
(bkz: moses) (1995) hz musa
(bkz: gandhi ) (1982) hindistan’ ın ruhani lideri
_________________________________________________________________________________
charles aznavour
Piyanisti Vurmayın
Charles Aznavur'
u ilk defa François Truffaut' un "Piyanisti Vurun" filminde tanıdım.
İsmine bir yerden aşina olduğum bu ufak tefek adam filmi izlediğim esnada bana o
kadar tanıdık geldi ki. Bu tanışıklık önceden
filmini izlediğim bir oyuncudan daha çok karşılaştığım
birini anımsamam gibiydi. 1960' ta Yeni Dalga'nın tamda alevlendiği bir yılda çekilen film kuşkusuz sinema tarihinde
önemli bir yere sahip. Bununla birlikte filmin başarısı Aznavour' un doğal, "oyun"dan uzak, samimi
halidir. Tabiki sonradan öğrendiğim üzre Aznavour' un tanıdık gelmesinin sebebi bu topraklardan nasibini almış
olmasıymış.
Annesini Ermeni
asıllı bir Türk, kendisini de Ermeni asıllı bir Fransız olarak tanıtan
Aznavour, her fırsatta
Türkiye' ye gelmek istediğini vurguluyor. Tabi Fransa'da
yaşıyorsanız dünyayı bu ülkenin siyasal sistemine göre yorumluyorsunuz yani Aznavour bi türlü değişemeyen T.C.
Anayasasını bildiği için böyle konuşmuyor.
Ermenistan
İsviçre Büyükelçiliği'ni yürüten Charles Aznavour, kardeşlik için, barış için
büyük bir şanstır.
Aşağıdaki bağlantı ntvmsnbc den alınmıştır :
Aznavour: Eğer hafızamı biraz kurcalarsam, biz Hıristiyanlar
içerken "sağlığına" deriz, Yahudiler "yaşamına" derler,
Türkler ise "şerefine" diye içerler. Sanıyorum sorunun özü burada
yatıyor. Türklerin anlamasını sağlamamız gereken şey şerefin çift yönlü olduğudur.
Şeref sadece korunmak/sakınmak değil, aynı zamanda olmuş olanı kabullenmek ve
gençliğin omuzlarında çıkmaz bir lekeye sahip olmaması için çalışmaktır.
Aznavour'un sözleri bize ders verir niteliktedir.
_________________________________________________________________________________
michel simon
tam ismi françois michel simon. jean renoir, jean vigo gibi unutulmaz fransız yönetmenlerin vaz geçilmez oyuncusu. benim sıklıkla emil jannings le karıştırdığım oyuncu
* (bkz: boudu sauvé des eaux ) sulardan kurtarılan boudu filmin de o kadar patavatsızdır ki kendisini boğulmaktan kurtaran ailenin kızına asılır. gerçekten de ilerleyen yaşına rağmen serseri bir oyuncudur.
* (bkz: l'atalante) filmin de ölümsüz jean vigo nun aşka inanan baş rol oyuncularıyla dalga geçer. güçlü bir tekneci kaptanı olarak onlara ders verir hatta kadına sulanır.
* La passion de Jeanne d'Arc (1928) jean dark' ın tutkusunda ise azizeyi yargılayan zalim bir savcıyı canlandırmaktadır. carl theodor dreyer filmi kuşkusuz sesiz sinemanın en iyi örneğidir. hatta günümüz jean d' ark filmlerinden çok daha zihin açıcı ve başarılıdır. _______________________________________________________________
emil jannings
* der blaue engel (1930) - içimiz acıyarak izlediğimiz mavi melekte, bir bar kadınına aşık olup hayatını mahveden profesörü canlandıran janning. gerçekten de baştançıkarı marlene dietrich e kim karşı koyabilir ki... josef von sternberg' in filmi naziler öncesi zirve de olan alman sinemasının en önemli yapıtlarındandır. sinemanın von lar tarafından yani asiller tarafından şekillendiği zamanlar...
* faust - eine deutsche volkssage (1926) - sinema dünyasının efsane kariyerlere sahip olan isimlerden biridir janning. yıllar sonra murnau' nun faust' unu izlediğimiz de, mavi melek filminin aslında modern bir goethe uyarlaması olduğunu anlamıştık. fakat bu filmde janning tam tersi bir şekilde baştan çıkan profesörü değil bir "ifrit" olan faust u canlandırmaktadır.
* der letzte mann (1924) "last laught" Murnau' nun yönetmenliğini yaptığı film, işten kovulan bir otel görevlisinin fakirlik içinde hayatını devam ettirmeye çalışmasını anlatmaktadır. janning in canlandırdığı karakter, birden düşmüştür. hayatını zenginlere hizmet için harcamıştır ama elini hiç bir şey kalmaz. murnau bir emek hikayesi anlatmaktadır.
konstantin lavronenko
teoman' a benzediği görüşüne katılıyorum. hatta başlığa bakmadan yazsam mı diye aklımdan geçti ama benden daha cesur davrananlar varmı
adrei zvyagintsev' in vozvrashchenie (dönüş) ve devamı niteliğinde olan izgnanie (The Banishment (2007) filmlerinde dikkatimizi çeken oyuncudur. filmler ve bu ismi söylenmesi zor olan yönetmen zvyagintsev, rus sinemasının tekrar eski günlerine dönmesi için bir umut oluştururken oyuncu lavronenko da filmlerden arda kalmaz.
aryıca archangel isimli filmde stalin' in günümüz dünyasına kadar saklanmayı başarmış iktidar için komplolar kuran ve aynı onun gibi giyinerek bıyık bırakan oğlunu oynar. daniel craig' in oynadığı filmi ne yazık ki tavsiye edemeyeceğim.
__________________________________________________________________
sıklıkla dziga vertov' un kardeşi (bkz: mikhail kaufman) la karıştırdığım isim. mikhail kaufman, vertov'un "(bkz: chelovek s kino-apparatom)"
kameralı adam' ın da oynamış olan görüntü yönetmenidir. yani denis kaufman olan vertov' un kardeşidir. boris kaufman ise hikayesi kıtaları
dolaşan belki de en önemli görüntü yönetmeni. boris' te 3. kardeşleri. bu kaufman olayı gerçekten çok karışık ! çok iyi hatırlamamakla birlikte
rekin teksoy un da dünya sinema tarihi adlı kitabında konuyla ilgili "karışık" ifadeler var
boris kaufman efsanevi, 4 yılda sinemaya damgasını vurmuş olan jean vigo nun tüm filmlerinin görüntü yönetmenliğini yapmıştır. hikayesi
hollywood'ta yaklaşık 50 filmle devam etmiştir. sidney lumet'ten, elia kazan' agörüntü yönetmenliği yaptığı bazı filmler.
* (bkz: l'atalante) (1934) şiirsel gerçekçiliğe ilham vermiştir.
* (bkz: zéro de conduite: jeunes diables au collège) (1933) hal ve gidiş sıfır. anarşist sinemasının ilk örneği olarak sayılır.
*12 angry men (1957)
* splendor in the grass (1961) elia kazan ın filmi
http://www.imdb.com/name/nm0442100/
________________________________________________________________
Sinema tarihinin en önemli kadın oyuncuları arasında gösterilen ünlü Fransız artist.
Özellikle Cloude Chabrol filmleriyle tanıdığımz sanatçının İstanbul Film Festivaline katılmışlığı da vardır. 3o. İstanbul Film Festivali'nde gösterilen filmi "Copacabana" bir iç burukluğuyla izlenen ama eğlenceli bir melodrama dır. Hayatında sürekli bir işte çalışmamış ve gezmeğe düşkün hippi ruhlu bir kadının geç yaşlarında kızıyla olan prolemleri anlatılmaktadır filmde. Huppert'in canlandırdığı karakter Ev kirasını denkleştiremeyen ve günü birlik yaşayan eğlenceye düşkün 50 larında hoş bi kadındır. Kızıysa evlenmek üzredir ve annesinden çok daha olgun davranışlar göstermektedir. Film ya bizimde sonumuz böyle olursa duygusuyla izlediğiniz ama mutlu sonuyla eğlenceli bir film.
Fransız Yeni Dalgası'nın ayrıksı yönetmenlerinden olan Chabrol sürekli çalıştığı Hubbert üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Tam bir New wave oyunculuğuna sahip olan Huppert, kamera karşısında son 30 yıldır kendisi gibi, rahat, oynamayan yaşayan bir oyuncudur. Girdiği tüm karakterlerde "8 kadın" yada "seramoni" filmlerinde ister hizmetçiyi oynasın ister burjuvaziyi oyunculuğu ve soğuk kanlılığı hiç değişmemektedir.
________________________________________________________________________________
Udo Kier
Bu ne soğuk adamdır böle ama ne yalan söyliyim Lars Von Trier'in Krallık serisinde ürkütmüştü beni bir de blade'de güneş görünce yanıp gidiyo ya kokunç insan Udo Kier
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder